not: yazıyı dönem dönem kaydedip editleyerek devam edeceğim. Konu bütünlüğünün kaybolmaması için biraz vaktinizi rica ediyorum.
Evet, oncelikle her sistemde böylesine kablolar kullanılmasına gerek olmadığını hem burada hemde Mecmua'da yazdığımı biliyorsunuz. Ancak belirli bir segmentin üzerinde ki sistemlerde ne yazık ki bazı konular hatta normalde hiç önemli olmayan şeyler, bir anda sizin mutluluğunuzu azaltır hale gelebiliyor. Açıkçası her zaman yazdığım bir şey var, en büyük özlemim, basit bir pikap ve aktif hoparlörlerimle müzik dinlediğim dönemlerdir. Tıpkı sizler gibi son derece makul bütçelerle gayet basit kablolarla mutlu mesut olmayı özlüyorum. Burada yazdığım gibi http://hakancezhifi.stereomecmuasi.com/p/hakan-cezayirli-veya-hakancez.html
Sırf bu yüzden çalışma odamda aşağıda fotoğrafı olan sistem kurulu. Buradaki bir çok arkadaşın sisteminden daha mütevazidir tahmin ediyorum.... Bu sistemle son derece de mutluyum aslında!
Ben kendi sistemimle alakalı ve dolayısıyla yaşadıklarımla alakalı bazı bilgiler vereceğim. İnanın bir kabloya bir lambaya bir sürü para vermek benim de zamanında çok hoşuma gitmiyordu. Ancak bir şekilde hayat beni bu hobinin içerisine attı. Sonunda tüm bunlar ortaya çıktı işte... Bahsi geçen kablo konusuna bir miktar açıklık getirecektir anlatacaklarım...
Audio dünyasında belirli bir seviyeden sonrası gerçekten delilik. Bunun bir delilik olmasının sebebi aslında kendi başımıza dertler açmamız. Benim sistemimin kalbinde temelinde 1939 ila 1942 arasına dayanan özel bir amplifikatör var. Elektronik bilgisi olan arkadaşlarımız olduğu için rahatlıkla ayrıntıya girebilirim. Bu yıllardaki lambalı ampliler en purist yaklaşımla tasarlanmıştı. O dönemin dünyasındaki sıkıntılara yönelik çözümler içeriyordu. Bu tarz amplile,r audio dünyasında bir nevi kutsal kasedir. Dinlemesi müthiş bir keyiftir ancak bir çok sorunları vardır.
Sorunların en başında düşük güç sağlaması geliyor. Bahsettiğim güç günümüzün en basit cihazlarının hatta cep telefonlarının bile sahip olduğu gücün çok daha azıdır. Benim örneğimde optimum koşullarda sahip olduğum amplifikatörden elde edebileceğim maksimum güç sadece ama sadece 3W. Böylesine bir güç ile müziğin dinlenebilir sağlanması için çok yüksek hassasiyetlerde hoparlörler kullanmak gerekiyor. Hoparlör ile ampli aradaki damping factor, empedans, kapasitans etkisi gibi faktörler tabii ki işin matematiği olsa da, ortadaki teknolojinin eskiliği bazı şeyleri değersiz kılıyor. Bir noktadan sonra deneme yanılma gibi son derece uzun ve masraflı bir yolculukta buluyorsunuz kendinizi...
Ampliden devam edelim. Lambalı ampliler 60- 1970'lerde iyiden iyiye gözden düşmeye başladığında farklı tasarımlar popüler olmaya başladı. 1940'ların sonunda ortaya çıkan Push pull tasarımlar modern teknoloji ile birleştirilerek ortaya daha güçlü kullanımı kolay cihazlar çıktı. Örneğin günümüzde sıradan bir lambalı ampli -ki buna bile bir sürü para ödemek zorundasınız- üzerindeki lambaların ihtiyaç duyduğu anot voltajı bir trafo ile sağlanır. Bu trafo hem elektriksel kirliliği temizler hemde göreceli stabil bir voltaj sağlar.
Ancak benim ki gibi örneklerde prizden gelen elektrik öncelikle bir lambaya aktarılırak yükseltilir arkasından son derece basit bir trafoya aktarılır. Arkasından amplinin üzerinde bulunan her güç lambası için ayrı birer rektifiyer lambadan geçerek gerekli voltaj sağlanır. Bu işlemler elektrik sisteminizde bulunan herhangi bir gürültüyü aynı şekilde lambalara aktarır yüksek hassasiyetli hoparlör yüzünden bu sesleri duyarsınız.
Örneğin kendi sistemimi ilk kurduğumda aynı hat üzerinde bulunan ve mutfakta bulunan 3 adet florasan ışığın trafo seslerini sistemin kurulu olduğu salondan dinleyebiliyordum. Bunun engelleyebilmek için sistemin elektrik hattı ayrıldı. Aynı durum topraklama içinde geçerliydi. Apartmanda oturmama rağmen ister istemez özel bir toprak hattı yapmak zorunda kaldım.... Saçma sapan bir masraf kalemi, zorluğu da cabası...
Günümüzün modern cihazlarında cihazların içinde kullanılan trafolar ve RFI/EMI gürültü filtreleri sayesinde böyle bir sorunu yaşamanız mümkün değildir. Ancak üst sınıf cihazlarda veya benim ki gibi egzotik cihazlarda bu sorunları yaşarsınız. Hemen bir not üst sınıf cihazlarda sese etki etmemesi için basit gürültü filtreleri kullanılmaz. Bu yüzden aynı şekilde sıkıntıya açıktırlar ve özel ihtimam gösterilir.
Buradan pre katına geçelim. Pre katı basitçe her amplifikatörde olan farklı kaynaklardan gelen sinyalin ilk yükseltildiği yerdir. Normalde sıradan bir amplifikatörde pre katından gürültü almak diye bir şey söz konusu bile olamaz. Ancak üst uç sınıfa geldiğinizde yukarıdaki pürist yaklaşımdan dolayı işler hiç kolay olmuyor. Hemen kendi hayatımdan bir örnekle devam edeyim...
Benim kullandığım sistemde pre ampliden gelen ses sinyalleri amplifikatörün pre katına geliyor Her kanal için ikişer adet lamba bu sinyali yükseltiyor ve direkt olarak güç lambalarına gönderiyor. Pre katında sisteme etki edebilecek herhangi bir sıkıntı olduğunda bunu ne yazık ki yükseltilmiş şekilde duyuyorsunuz. Bunu önlemek için ilk adım lambaların kendi içindeki gürültüyü minimize etmek. Ancak bunu lambaya elektronik olarak müdahale ederek değil manuel olarak lamba seçiminde yapmanız lazım.
Normalde pre lambalarının çoğunluğu dual triyod olarak isimlendirilirler. Bunun sebebi lambanın içinde birbirinden bağımsız iki ayrı single ended triyod lamba olmasıdır . Bu durumda sizin bir lambadan optimum performansı alabilmeniz için her iki lamba bölümünün birbirine eşlenik olması gereklidir. Ayrıca low microphonic denilen lambanın kendi içindeki gürültüsünün minimum olması gereklidir. Bu tek bir lamba için dikkat edileceklerin bir kısmı. Benim amplifikatörümde toplamda 4 lamba olduğu için her lambanın hem kendi içinde hemde diğer 3 tanesi ile eşlenik yani değerlerinin -çıkış voltajı gibi- eşlenik olması gerekir. Tüm bunların 1950'lerde üretilmiş ve günümüzde üretilmeyen lambalar olduğunu düşünürsek bu durum nasıl sağlanacak?
Yüzlerce lamba kendi içerisinde hassas şekilde ölçülür. Normalde iki triyod birbiriyle eşleştirilmez iken burada bu ölçümde yapılmak zorundadır. Gün sonunda 100 lambada eğer şanslıysanız 4 adet eşlenmiş lamba bulabilirsiniz. Bazen bu rakam yüzlerce olarak ifade edilir. Peki olmazsa ne olur derseniz. Sağ ile sol ses seviyesi birbirinden farklı olur. Günümüzde amplinizdeki balans tuşu ile küçük bir ayar yaparsınız olay çözülür ama bu cihazlarda öyle bir tuş yoktur.
Gün sonunda bir gitar amplisi için satın aldığınız 10 dolarlık lamba 500 Dolardan satılmaya başlar.
Aynı lambadan devam edelim. Ölçümden bahsetmiştim. Bahsettiğim ölçüm çok hassas özel cihazlarda son derece bilgili kişiler tarafından yapılabilir. Eşlenik lamba bulmak ise şanstır. Elinde aynı lambadan yüzlerce olması gerekir. Bu noktada külliyat okumak faydalı olur. Bazı lambalar askeri amaçlarla kullanıldığından ve bu lambaların spesifikasyonları daha kesin olduğundan bu lambalarda eşlenik örnekler bulmak daha kolaydır. Bunlara military grade denir.
Ancak bir de computer grade denilen daha da özenli üretilmiş ve sapma payları çok daha az lambalar vardır. Bunlar lamba dünyasının kutsal kaseleridir. Ben biraz şansın yardımıyla ülkemizde kurulan ilk bilgisayarlarda kullanılan lambalardan oldukça yüklü bir adet satın alarak bunların eşleniklerini bularak huzura ermiştim. Muhtemelen elimdeki lamba stoğu oğluma ilerleyen senelerde mütevazi bir araba hatta belki biraz fazlası alacak kadar maddi kazanç sağlayacaktır...
Dikkat ederseniz hep ampliden bahsettik. işin bir de diğer cihazlar tarafı var. USB kablodan bahsediyoruz örneğin. Sistemime bağladığım bilgisayarın DAC'a oradan da bahsettiğim lambalara gönderdiği sinyalin temizliği çok önemli. USB ve dolayısıyla bilgisayarların bir kaynak olarak kullanılması aslında bir çok sorunu beraberinde getiriyor. Bu hatta oluşacak en ufak elektriksel kirliliği ne yazık ki duyabiliyorsunuz. Üst sınıf bir DAC içerisinde herhangi bir elektriksel kirlilik temizleyici düzenek olmadığı için en ufak bir kirlilik duyulabilir hale geliyor. Bu hışırtı, bir hum artık ne derseniz deyın kulağınızı tırmalamaya başlıyor. Bu yüzden böylesine pahalı USB kabloları ve yan araçlar var. Veri ile elektriği birbirinden tamamen izole edip veri sinyaline karışmasını engelliyorsunuz. Yani olay 1 ve 0 ların taşınmasında değil, araya karışan RFI/EMI gürültüsünde.
Zaten ben sırf bu yüzden ana sistemimde herhangi bir DAC ve bilgisayar sistemi kullanmaya pek hevesli değilim. Kullananlarda transport PC denilen ve bir çok özelliği iptal edilmiş içerisinde özel güç kaynakları pasif soğutma gibi dışarıdan bakıldığında son derece gereksiz ancak bu tarz bir sisteme bağladığınızda duyduğunuz gürültüleri azaltmak için.
@@Najaz bahsettiğiniz testi biliyorum. Hatırladığım kadarı ile Audioholics sitesi tarafından yapılmıştı. Audiopholics hifi dünyasında entry level birazda mid level ancak onun da giriş seviyesine odaklanmış bir sitedir. Kendi içinde tutarlıdır. Ancak benim bahsettiğim alan onların yayın yaptığı alandan daha farklı daha fanatik işi bir yapı. Dediğim gibi belirli bir seviyede kablo konusuna fazla bütçe ayrılmamasını gerektiğini bende yazıyorum çiziyorum. Ancak belirli bir seviyeden sonra ne yazık ki ister istemez dikkat etmeniz gerekiyor...
Ekleme: Belirli bir seviyenin üzerindeki hifi dünyasında Monster kablolar çöp olarak nitelendirilir ki, bende bu görüşe katılıyorum. Kimsenin bir şey duymaması normal
@Najaz John Siau nun açıklamasını iyi hatırlıyorum. Ancak benim hatırladığım kablo olayından ziyade DAC'larının kalitesi ile alakalı bir açıklamaydı. İyi bir DAC kötü kablo ile bile dalga boyunda bozulmaya sebep olmaz, Benchmark DAC alıyorsanız kablo konusunda masraf yapmayın demişti. Ancak kötü tasarlanmış bir DAC satın aldıysanız iyi bir kablo dalga boyuna olumlu yönde etki edebilir şeklinde devam ediyordu. Bu arada şunu da unutmamak lazım. Bu açıklamanın yapıldığı sene ortaya çıkan ürün kendi içerisinde bir de pre-ampli içeriyordu. Yani direkt oalrak bir power amplifikatöre bağlamanız yeterliydi. DAC kendi içerisinde EMI/RFI filtreme sistemine sahip idi. Ürünün başarılı olmasının sebeplerinden bir tanesi de budur....
-------------------------
Neyse çok uzun yazdım okuyucular sıkılmamıştır umarım. Hakan Bey siz de ne manyak mışsınız diyebilirsiniz. Haklısınız bende aynı şeyi söylüyorum...
-------------------------
Uzun lafın kısası....
Değerli dostlar hobi dünyasında kişisel beğenileriniz, istekleriniz, egolarınız ve ekonomik durumunuz ile kısıtlı olduğunuz bir dünyanın içerisindesinizdir. Uğraştığınız şeylerle ilgilenmeyen insanlar sizi boş işlerle uğraşan, parasını saçma sapan yerlere harcayan insanlar olarak görürler. Ancak kendi mensubu olduğunuz veya aidiyet hissettiğiniz ortamlarda aynı dili konuştuğunuz insanlar mutlu olursunuz. Bu mutluluk; keskin çizgilere, bilimsel gerçekliklere hatta doğru olmayan bir mantık üzerine bile kurulmuş olabilir. Siz mutluysanız en önemlisi odur....
Bugün sokaktan çevireceğiniz ve bilgisayar ile alakalı bilgisi olan bir çok insan işlemcinizden elde etmeye çalıştığınız %10 performans artışı için harcadığınız yüzlerce doları, sıvı soğutma sistemlerini, özel kasaları anlamayacaktır. Siz o eşikleri geçmeye çalışırken mutlusunuzdur ve en önemli şey budur. Aslında audio hobisindeki high end cemaati de bndan farklı değil. Bir plakta belirli belirsiz duyulan bir enstrümanı duyabilmek için binlerce dolar harcamak belki dışarıdan bakıldığında saçma geliyor sizlere. Ancak o dünyanın içinde bu inanın tatlı bir uğraş sadece... Doğruları, yanlışları ile...
Her zaman yazdığım gibi, konuştuğum ve Mecmua'da okuyucularla paylaştığım gibi bu tarz hobiler özellikle de hifinin kalbinde müzik dinlemek vardır. Cihazlara para harcamak yerine hangi formatta müzik dinliyorsanız plak veya CD onlara paranızı harcayın. Mutluluğun kapısı orada gizli diyorum... Cihazlar konusunda ise elden geldiğince her kesime hitap eden özellikle çok para harcanmadan kurulabilecek sistemleri önermeye çalışıyorum. Bana kalırsa en güzel müzik sistemi kendinizi ekonomik olarak sıkıntıya sokmadan aldığınız sistemdir.
Sevgiler
HC