AranelSurion
Üye-
Mesaj sayısı
323 -
Üyelik tarihi
-
Son ziyareti
-
Days Won
7
İçerik türü
Profil
Forum
Blogs
Everything posted by AranelSurion
-
@@Ozan Başeski Katılmıyorum. "Torrent ile Netflix gibi legal hizmetlerin mukayesesi doğru değil" diyorsunuz, sizin için kişisel olarak uygun gelmiyor olabilir. Insanların Netflix, Spotify, Steam vs. hizmetleri benimserken Torrent vs. yöntemleri gayet de bir rakip olarak gördüklerini, hesaba kattıklarını düşünüyorum, bu sebeple bu servislerin ve içeriği temin ettikleri sektörlerinde bu alternatifleri görmezden gelme lüksü yok. Bu streaming servislerinin de ortaya çıkmasının temel taşlarından biri korsanın var olması ve tüketiciye sağlam bir alternatif sunuluyor olması, aksi taktirde ben sanmıyorum ki hiç bir müzik firması, tek bir hit şarkıyı bir yığın çöple doldurup tam albüm fiyatına, tüketiciyi mağazaya ayağına kadar getirip satmak varken, tüm koleksiyonunu üç kuruşa Spotify 'e açacak olsun. Çağ ilerliyor, hizmet sağlayıcılar bütün iş gücü, sermaye gücüne ve bilgi birikimine rağmen imece usulü alternatiflerle yarışacak çözümler sunamıyorsa ben burada iş modelini, pratiği sorgularım açıkçası, imeceyi değil. Steam olsun, Spotify olsun, kendi sektöründe başarılı olmuş, zayıf yaşam koşullarına rağmen Türk insanı arasında da varlık gösterebilmiş firmalar var, demek ki yapılabiliyor. Yine mesela diske indirebilmenin streamden ne avantajı var, sonuçta aynı veri iniyor diye düşünmüşsünüz, bence yüzeysel kalmış. Aynı veri iniyor, ancak zamanlama farklı. Streamde siz filmi izlerken bir buffer dolduruyor yazılım, bandwidth 'ınız o buffera yetişiyorsa ne güzel. Yetişmiyorsa filmin ortasında yükleme çubuğunu görüyorsunuz. Yarın izleyeceğiniz 2 filmi 1080p olarak geceden seçerseniz, 3mbitlik dandik AKN'li internetle bile yarın akşama Full HD film izlersiniz. Bizimki gibi ülkelerde kullanıcı için çok önemli. "Yapılamaz" demek doğru değil, Spotify 'da çevrimdışı kullanım için müzik indirebiliyorsunuz, Steam 'de "offline mode" var. Tabii ki alıp müziği masaüstüne "Müzik.mp3" diye koyacak kadar kopyayı kolaylaştıracak değiller, ancak bu hizmetlerin kötüye kullanılmamasının sebebi sağlam DRM veya kullanıcılarının çelik gibi etik anlayışları değil (bu her iki servisin de DRM altyapıları tamamen işlevsiz), servisin bunu önemli ölçüde gereksiz kılacak kadar iyi olmasıdır. Netflix isterse -ve bence istemeli de- o filmi diske de yükletir, yükletmesini sektör benimsemiyorsa da maalesef oturup korsandan ötürü ağlamaya devam edilir, ben de kullanıcı olarak herkesin bedava edinebildiği bir dosyanın, para verdiğim halde neden bana stream edildiğini, yahut torrentten çekilip bitirilen nice single-player oyunların, neden para verdiğimde bilgisayarıma çılgın gibi DRMler yüklediklerini sorgularım elbette. Bir hizmeti hiçbir katma değeri olmadan, daha yüksek fiyattan pazarlarsanız, tüketicinin alternatiften haberi olduğu/umrunda olduğunu varsayıyorum: çok az insan -onlar da muhtemelen kişisel idealleri gibi sebeplerden- bu hizmeti alır. Bunu söylemek kötü bir şey değil, bunu söylemek doğruyu söylemek. Yine mesela yasal düzenlemenin bir gün burada da işleri değiştireceğini söylemişsiniz, bu düşünce şekline içerik üreticisi sektörler sizden çok önce sahiplerdi, inandılar ve batırdılar maalesef. Etkisi elbette büyük olur, ciddi bir kullanıcı kitlesi VPN 'le bilmemneyle uğraşmak yerine Netflix alıp geçer evet, ancak bununla da büyük bir kesimi kazanmak yine mümkün olmaz, işin çözümü burada değil. Amerikan kullanıcıya "izlemek istediğin pek çok şey, 10 euroya, pratik" derseniz güzel, Türk kullanıcıya "sana uymayacak hizmet, zayıf içerik, 30 liraya, AKN'li" derseniz olmaz. Bunu düzeltirseniz zaten sıkıntı yok, ilk bahsettiğim "adam gibi hizmeti, rekabetçi bir fiyata veren servis" olmuş olursunuz, önemli bir miktar insan korsanı, en azından sizde olan içerikler kapsamında terk ederler. Bu eksende düşünürsek: Düne kadar Game of Thrones 'ları çatır çatır torrentten 1080p indirip, 3mbit internetiyle izleyen kullanıcı -ki bu yaptığı da yasal değildir mevzu yasallıksa- şimdi "aa yasalı olanı gelmiş" diye buna para ödeyip 720p de stream istemeyecektir. Sahi Netflix 'te GoT var mı onu da bilmiyorum, bunu sorgulatır durumda kalması da Netflix 'in başka bir eksikliği. Bunlar Netflix 'in veya alternatiflerinin çözmesi gereken sorunlar elbette, biz sadece üstüne konuşuyoruz. Bütün bu anlattıklarım ve önceden bu başlığa yazdıklarım, Netflix ile ilgili görüşlerim. Konu "korsanlık etik mi, değil mi" olacaksa onu başka bir yerde tartışabiliriz. Yok konu etiklik değil, yasallık olacaksa: CouchPotato şuan legal bir yazılım, Internet sitesine Türkiye 'den erişim mevcut, rehberleri her yerde, ben bunları bu foruma yazarak suç işlemiş olmuyorum. Netflix bir kullanıcı yazılımı, "deneyim" diyorlar ya, öyle. Bu deneyimin üzerinde yasal veya olmayan alternatiflerinin de çok büyük yeri var, yoksaymak doğru değil. Bunun üzerine konuşulacak çok şeyler var ancak yeri herhalde burası değil, girmeyelim. Parası olmayanın filmlere, kitaplara, kültür nesnelerine ve bilgiye erişime hakkı olmadığını iddia etmek sizin dünya görüşünüz, Bu görüşe saygı duyarım, katılmayanları kriminalize etmeyi ve konuşulmasını eleştirmeyi doğru bulmam. 21. yüzyılda yaşayan bir insanın temel ihtiyaçları sadece barınma, su ve beslenme değildir bana göre. Bu mevzu Netflix 'in tamamen dışında kalıyor tabii, hayat görüşünden konu açtığınızdan yazıyorum.
-
Ben şöyle yapıyorum: TV'ye bağlı ve hali hazırda başka işlerle de (NAS, GIT server vs.) sorumlu bir Raspberry 2 'm var, harici diske bağlı ve oradan boot ediyorum. XBMC yüklü, Couchpotato/SickRage üzerinden inenler otomatik bu ekrana düşüyor, iOS için uzaktan kumanda yazılımı da var, PC 'den tamamen bağımsız şekilde çalışıyor bu kurulum. Televizyonu açıyorum, telefonumu elime alıyorum menüde takip ettiğim dizilerin yeni bölümleri ya da IMDB 'den eklettiğim filmlerim hazır oluyor, seçip devam ediyorum. Hatta işin güzeli CouchPotato 'nun geleceğe yönelik de film ekletmesi çok hoş, mesela yeni Star Wars 'u ekledim, en az 720p bir sürümü çıkınca menüde göreceğim. Zaten torrentten indirdiğim her şeyi Samba ile networkume de açmıştım, Windows paylaşımı destekleyen başka her cihazdan da izleyebiliyorum böylelikle, gerçi %99 TV dışında izlediğim olmuyor. Tabii bu düzenin kurulumu, konfigürasyonu, bütün bu sistem hali hazırda kurulu değilse beş dakikalık pratik bir şey değil. Ayın çoğunu AKN'yi geçmiş vaziyette geçirdiğim için haliyle stream işinden çok hoşlanmıyorum ben, onun yerine ben yokken her şeyin inip, bana sadece izlemesi kalması çok önem taşıyor. Farklı cihazlardan koleksiyona erişimin (birden fazla TV, SMB desteklemeyen cihazlar vs.) önemli olduğu kullanıcılar Plex sunucu da kuruyorlarmış, o gerekli transcoding işlerini vs. yapıyormuş, kullanıcı dostuymuş da diyorlar. Ben denemedim gerçi neredeyse hep TV 'de izliyorum diye. Sonarr 'ın arayüzü daha hoş, ben SickRage uzun süredir var, hem de torrent desteğinden memnun kaldığım için ilk onu denedim, biraz ayar çekip güzel çalışınca da denemedim Sonarr 'ı.
-
@@ResetButton Popcorn Time 'ı ben denemiştim, pek öyle takılma olmuyor. Bildiğimiz, filmi torrentten alıp, bir yandan indirirken bir yandan izletiyor. Ben denediğimde tam olarak stream mantığında bile değildi aslında, filmin ilgili bölümünü falan bufferlamak yerine baya baya filmi .avi olarak geçici bir yere kaydediyor, izleyip kapatınca da siliyordu. Haliyle iyi seedli bir torrent ne kadar hızlı olabiliyorsa o kadar hızlı. Dün hazır bu işlerin de gazına gelip bir CouchPotato ve SickRage kurulumu yaptım, güzelce de konfigüre ettim keyfim istediği gibi. Netflix solda sıfır kalır.
-
Şöyle de ilginç bir girişim olmuş, adam kendi VW aracını reverse-engineer ederek bulduğu sonuçları paylaşmış: http://lwn.net/SubscriberLink/670488/4350e3873e2fa15c/ Bu mesela ilginç geldi bana: Yazının devamında, yöntemiyle beraber VW 'nin testleri nasıl atlattığını detaylıca anlatmışlar.
-
Spotify gibi olmadığına katılıyorum, Türkiye 'de tutması için bence daha atılması gereken başka büyük adımlar var. Spotify 'ın bu kadar hızlı benimsenmesinin temel sebebi bence pazarlaması ve sunduğu içerik. Pazarlamadan kastım reklam değil, hatta hiç reklamını görmüyorum Spotify 'ın, ama insanlara cüzdandan çıktığını hissetmeyecek bir fiyatlandırma yapıldı, Vodafone gibi kendi sektöründe büyük firmalarla kampanyalara gidildi, hedef kitle doğru tespit edilip onlara uygun şekilde pazarlandı. Spotify şuan öyle bir noktaya ulaştı ki "dünyanın -neredeyse- bütün müzik arşivi, çalma listelerin anında hem evinde, hem cebinde, sorunsuz ve çok çok ucuza" gibi bir hizmet sunuyor adamlar, daha buna ayda 10 lira vermeyip -ki bazı kampanyalarla bedavaya geliyordu- Internet 'te mp3 peşinde koşturmanın, her cihazına ayrı ayrı senkron etmenin vs. alemi kalmadı. İçerik bugün torrentle yarışır düzeyde, kalite üstün, servis pratik, fiyat uygun, daha ne olsun? Spotify bence bir "korsanla mücadele" örneği olarak altın harflerle adı yazılası bir servis, zira korsanla mücadele edilmez. Siz ortaya daha bir hizmet koyar, makul bir ücretle -ki ulaşılabilir olsun, gözler kaymasın-, torrenti de bir rakip firmaymışcasına kabul ederek yarışırsanız, insanlar da "ben aynısı bedavaya da buluyorum" diyemeyecek duruma getirirseniz hizmetinizi, korsanla mücadele etmiş olursunuz. Yarın p2p, Spotify 'dan daha güzel arayüzlü, daha pratik, daha kapsamlı bir korsan ağı çıkarsa da, o zamana kadar kazandığınız milyonları, servisinizi geliştirmeye gömer, yine burun farkıyla, burun farklık bir ücreti insanlara ödetirsiniz. Netflix 'e geleyim; bence bu haliyle tutmaz. Sebebi fiyatı değil, benzer fiyatları yıllarca uyducular milyonlarca aboneye paşalar gibi ödettiler, üstelik 1080p TV'lerinde SD yayın alıp "cam gibi" diye överek ödedi insanlar, bu servislerin basit Canlı TV özellikleri dışında ne doğru düzgün bir film arşivi, ne de başka bir katma değeri vardı. Netflix de Türkiye 'de lokalleşir, buranın insanının beklentilerine uygun içeriğe yer verir, Türkiye 'de bir IP hizmeti sunmanın teknik imkansızlıklarını atlatabilirse, hatta en güzeli zaten herkesin izlediği 3-5 TV kanalını da menüde bir yerlere tıkıştırırsa, hepsinden fersah fersah üstün böyle bir hizmeti kolaylıkla ortalama Türk kullanıcıya pazarlar. Tabii kitleyi bu şekilde belirlediklerini varsayıyorum, öteki şekilde "Game of Thrones 'u torrentten, dizi sitelerinden izleyen kitle"yi kazanmanın daha kolay olduğunu düşünüp girişirlerse bence kolay olmaz, zira Spotify örneğinden çok farklı Netflix, kazandırdığı pratikliği, ciddi oranda eksilen dizi/film arşivi ve göze az gelmeyen fiyatıyla hemen unutulur, insanlar "ben torrentten/dizi sitesinden çok daha iyisini beleşe izliyorum, sen de izle çok iyi" demeye devam ederler.
-
Yanlış hatırlamıyorsam Titan Quest 'in yapımcılarının eli vardı Grim Dawn 'da, Kickstarter 'dan beri de hep "TQ gibi olacak" dediler. Steam sayfasından anladığım, oyun EA ancak bu ay itibariyle content/feature complete durumdaymış, Şubat 'ta EA'dan çıkmadan önce bir patch ile ufak kozmetik detaylar ve balancing yapılacakmış. Alınabilecek durumda demek ki.
-
Read-only bir önbellek hatası olduğunu söylüyorlar, muhtemelen hesabınızda bir şey değişmemiştir. Yalnız hesap adı, kredi kartı ve cep numaralarının son 4 haneleri gibi bilgiler rastgele insanlara gitmiş olabilir, hoş değil.
-
Grim Dawn (23 TL) ve Killing Floor 2 (32 TL) biraz ilgimi çekti, onları da almazsam (ikisi de Early Access) ilk defa bir yılbaşı döneminde Steam 'dan hiç alışveriş yapmamış oluyorum. En azından Monster Game gibi ilginç bir aktivite getirselerdi iyiydi.
-
Buna çok dikkat ediyorum, yine de bazen ufak çaplı, az seedli indirdiklerim de oluyor, açıkçası resmi kaynağından indirilmiş yazılımlarda bile malware riski mümkün olabilirken torrentten indirdiklerime karşı şüpheciyim, kaynağa dikkat edince ihtimal düşük olsa dahi. Özellikle public trackerlarda, kendi çapında isim yapmış releaserlardan bile olmadık işler çıkabiliyor. Spesifik bir açık olmadıkça executable olmayan torrentlerde risk yok gibi bir şey sayılır tabii, yine de ben temkinden yanayım. Bundan yıllar önce, Linux 'umda Firefox 'un bir açığını kullanarak atılmış bir payload bulmuştum. Belli ki Windows düşünülerek yazılmış, kullanıcının ev dizinine düşüp (Firefox root/admin olmadığından) oradan çalışacak bir .exe dosyası, İşin ilginci Firefox tıpkı Windows 'da yapacağı gibi dosyayı Linux'ta da ev dizinime koymayı başarmış, ancak .exe olduğu için çalıştıramamış. Sonra o açıklar kapandı tabii, yine de mesela tarayıcıdan bile böyle etkili bir atak vektörü oluşabiliyor ki hepimizin bilgisayarında Firefox 'tan çok daha güvensiz ve network bağlantılı yazılım çalışıyordur. Ya da dikkatsiz bir anınızda bir USB bellekteki ya da paylaşımlı klasördeki dosyaya tıklamanız yeterli, onun kısayol olduğunu bir saniye sonra anladığınızda iş işten geçebiliyor. VM yazılımındaki bir açıktan faydalanarak sanal makineden bile kaçabilmesi mümkün malwareın. Yine mesela bazı legit programların yanında gelen ve bazen kurulayım mı diye sormayan adware vs. türevlerini de antivirüs avlayabiliyor. Ben Windows kullanırken mutlaka antivirüs dahil ek önlemleri gerekli buluyorum.
-
Windows için gerekli olduğunu düşünüyorum böyle yazılımların. Torrentle herhangi bir işiniz varsa antivirüs zaten şart, bunun dışında evde paylaşımlı dosya sunucumuz var, arada bir flash belleklere işimiz düşebiliyor vs. ciddi bir koruma sağladığını düşünmüyorum antivirüsün, ancak yine de çoğu tehdit için tampon oluşturuyorlar. Hatta mesela NOD32 için konuşursam, ağ koruması açıkken bir VM içinden bile zararlı bir siteye girseniz bağlantıyı bloklayabiliyor. NOD32 için konuşursam ben bir yavaşlama hissetmiyorum, zaten oyunlarda -ya da YouTube dahil herhangi bir fullscreen uygulamada- Gamer Mode diye bir olay aktifleşiyor, antivirüs kapanıyor. Modern bir bilgisayarda da fullscreen olmayıp, antivirüsün etkisini hissettirebilecek az sayıda -onlar da muhtemelen mesleki- yazılım vardır zaten. MSI 'ın ön fanları susturmak ve fastboot vs. için işim düşen ıvır zıvır birkaç yazılımı var, onlar daha çok etkiliyor sistemi. Ha bunca zamandır açık, ne faydasını gördün derseniz, bir flash bellek dışında, sadece torrentlerde işe yaradı, demek ki torrentle işiniz yoksa çok lazım değil. Nispeten güvenli kalabilmek için antivirüsün yanı sıra ResetButton 'un bahsettiği Process Explorer ile sistemdeki okuma/yazmalara ve event loga arada bir göz gezdirmenin, network durumunu (özellikle upload) sürekli izlemenin (bende şuan g13'ün ekranında duruyor) ve ne olursa olsun tüm verinin en geç 24 saatlik bir yedeğinin otomatik tutulmasının şart olduğunu düşünüyorum. Bir de gerçekten güvenilmez yazılımları çalıştırmadan önce VM ya da üşeniyorsanız en azından Sandboxie gibi bir "jail" ortamında çalıştırmanın yararı olabiliyor. Kredi kartı vs. içeren işlerimi Linux 'larda görmeye gayret ediyorum, kafam çok daha rahat oluyor.
-
Sabahın köründe kapının önünde teyzeleri sıra olmuş görünce gözlerime inanamadım. İlginçtir bir kısmı neye geldiğini de bilmiyor gibi, sırayı görüp "burada ne var" diye soruyorlar, "sıtar vors film şeyleri falan" diye kendimce "sen beğenmezsin teyze" yaptım ama ısrarcıymış teyzeler. Tişörtlerden, havlulardan ve not defterlerinden birer çift alabildik, kupaları öndeki ilk eleman toptan aldı zaten. Fiyat etiketini göz önüne alınca ürün kalitesi çok makul bence. Kupaları da memleketten aldırdık artık Fena görünmüyorlar ama küçükler biraz sanırım. Star Wars 'ın böyle kapışıldığını görmek için bile gidilir. Gitmişken yakaladığınız bir teyzeye en beğendiği episodu da sorarsınız hem.
-
Havlu, çanta, kupa ve yastıkta gözüm var. Güzel görünüyor hepsi, muhtemelen çıktığı gün sabahtan yağmalanır mağazalar.
-
Helldivers PC'ye gelmiş, yalnız fiyatı pek güldürmedi, 60 lira. Malum ortamlardan edinip Local Co-op oynadım biraz, oyun eğlenceli ama öyle aman da aman efsane değil, güzel işte sadece, eğlendirir oyalar. Magicka gibi bu da iki güne indirimde 10-15 liraya düşünce alınır.
- 61 replies
-
Bugün eve kadar getirmiş Yurtiçi Kargo paketimi, Cumartesi günü böyle azim göstermezler kesin şubeden alırım diyordum. G710 'u kullanmaya başladım. İlk mekanik klavyem olduğundan fark muhteşem oldu benim için ama hastaları beğeniyor mudur bilmiyorum, mürit uçurur yapmayayım, bence hissi muhteşem. Sesi tabii daktilo gibi. Küçük enter olması sıkıntı olmadı benim için, ilk birkaç defa yanlışlıkla virgül yapa yapa hemen alıştım, soldaki makrolara zaten G15 'ten alışıktım. USB 'yi denedim, G15 'te çok sıkıntıydı hiç kullanmıyordum, bunda düzgün yapmışlar, ekstradan front usb kazanmış oldum, tek port var zaten. Fotoğraflarında hiç belli olmuyor ama klavyenin ön yüzünde yansıtıcı siyah bir kaplama var, fotoğrafından çok daha güzel görünüyor. Ama alttaki ek kısmı -G15 kadar olmasa da- yine dandik. Parlaklığı WASD/Oklar ve diğer tuşlar olarak 5 kademeli ayarlanabiliyor, en yüksek kademesi çok abartı parlak. Fiyatına göre çok iyi bir alışveriş oldu, uzun bir süre götürür beni. Önceki klavyem de TR değildi zaten, bunda da Logitech 'e değiştirtmeye çalışanlar var DH 'da, ben uğraşmam sanırım. Yalnız mekaniğe geçince insan bir anda G13 tuşlarını beğenmez oluveriyor, yan yana koyup bir ona bir öbürüne basınca neden mekaniği övüyorlar anladım. (yine de full-price verilmez bence)
-
Bu arada az önce deneyip gördüğüm üzere, PTS'ye ref2 düşmesini beklemeden de kargo takibi yapabilmeniz mümkün. Yurtiçi Kargo 'nun numarasını arayıp Amazon 'a verdiğiniz telefon numarası ile sorgulama yaparsanız, kargo takibi yapabiliyorsunuz. Internet sitesinden aynı şekilde denerseniz olmuyor ama. Ya da doğrudan müşteri hizmetlerine bağlanıp "bana paket var mı" diye sorup, takip numarasını onlardan alabilirsiniz.
-
Domain satan servisin genellikle bir de whois koruma hizmeti oluyor, ekstra birkaç dolar isteyebiliyorlar onun için. Mesela Namecheap 'da adı WhoisGuard, bunu alırsanız bütün bilgileriniz WHOIS çekildiğinde "WHOISGuard Protected" olarak çıkıyor ve e-posta adresiniz yerine de size yönlendirme yapan başka bir e-posta adresi yazıyorlar. Böyle bir hizmet almazsanız WHOIS çeken herhangi birine bütün bilgileriniz (adres, telefon vs. dahil) veriliyor, hatta WHOIS geçmişlerini kaydeden tarihçe siteleri olduğundan daha sonra bu bilgiyi silseniz bile fayda etmeyebiliyor. Tabii ki hizmeti almayıp tüm bu bilgileri yanlış vermekte bir seçenek, ama o durumda registrarınızla bir anlaşmazlık durumunda ya da güvenlik vs. sıkıntısında alan adının üzerinde hak iddia etmeniz zor, o açıdan iyi bir fikir değil.
-
Emulatorler için icat edilmiş en iyi controller diyorlar aynı zamanda bunun için.
-
Birkaç gün oldu kullanmaya başladım. Daha çok LCD ekranı için almıştım, ekran parlaklığı ve renkli LED'ler çok hoş. Doğrudan controller olarak kullanmasanız bile 22 (x3) makro tuşu olması bazen değişik işlere yarayabiliyor. Mesela evde bir Minecraft sunucumuz vardı, inşa yaparken gündüz olsun diye her gece T ye basıp "/time set 0400" yazmaktan fenalık gelmişti, şimdi G22'ye basıyorum, hemen oluyor. Ya da mesela Raspberry Pi 'daki Kodi sunucumu açıp kapatabilecek tek bir tuşum var. G1 'e basınca PuTTY açılıyor vs. Günlük masaüstü kullanımda böyle tekrar tekrar yazdığınız komutlar ya da açıp kapadığınız kısayollar varsa, iyi oluyor. Profil desteği mevcut, oyun oynarken başka, masaüstü için başka makrolarınız oluyor. Oyun olarak kullanımda; 3-5 tuşla, gamepadle oynanan günümüz oyunlarının çoğu için (misal FO4, çoğu FPS'ler vs.) bence pek bir numarası yok. Joystick analog ama WASD yerine tercih etmem bunu, FPS'lerde vs. pek bir anlamı yok ha WASD-R-G-SHIFT vs. bir kaç alıştığınız tuşa basmışsınız, ha bu. Öte yandan Elite: Dangerous için bir dizilim yaptım ki, benim için oyunu hem daha keyifli kıldı hem de daha klavyeye elim gitmiyor. Sebebi şu, E:D 'de gemiyi kontrol eden en az 8 tuş var, diğer fonksiyonlarla bu sayı 20 'ye yaklaşıyor ki bu durumda G13 parlıyor işte. Bir de mesela oyunu oynayanlar bilir, klavyedeki yukarı-aşağı-sağ-sol tuşlarıyla kalkanlara, silahlara vs. güç verirsiniz, bunda o özelliği joysticke atıp, vites değiştirir gibi avuç içinin bir hareketiyle bunu yapabiliyorsunuz, hem çok daha doğal, hem de daha pratik. Elimi koyduğum G13'ten hiç kaldırmadan -ergonomisi de iyi düşünülmüş- geminin tüm fonksiyonlarına ulaşabiliyorum, "eli hiç kaldırmama" bir avantaj. Mesela W,A,S,D,Q,E,R,F gemiyi kontrol eden tuşlar normalde yan yana ama iniş takımları L, %0 hız X, silahları kapatma U vs, G13'te ise hepsi yan yana, L'ye basmak için elimi WASD 'den bırakmak zorunda kalmıyorum. Ya da mesela arada sırada bir bastığım "Silent Mode" ya da "FSD" (warp diyeyim) düğmelerini joystick in yanındaki gözden ırak iki düğmeye atadım, onlar düzenimde yer kaplamıyor. Oyunlar için 22 standart tuş (zahmet ederseniz 3 menüde toplamda 66, ya da fareyi modifier olarak kullanmanın yolu varsa denenebilir), joystick 'e tuş atarsanız 5 tuş da oradan, iki de yanlardan, 29 tuş atayabiliyorsunuz toplamda. Başta alışması biraz sıkıntı ve bakarak oynarsanız kesinlikle biraz kafa karıştırıyor, ama tuş ataması çok kolay ve oyun-içi yapabilmek de mümkün, insan kendi atadığı tuşu illa ki unutmuyor. RTS'lerde henüz denemedim, ancak Starcraft II ve C&C RAII ile denemeyi düşünüyorum, RTS, MMO, MOBA gibi oyunlarda parlayacağını tahmin ediyorum. Dediğim gibi daha çok LCD'si için almıştım ve fuzuli görüyordum biraz, şimdi en azından bazı oyunlar için klavyeden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Şahsen çok tuşlu oyunlara bunu kullanıp, "gamepad oyunlarına" zahmet etmeyip klavye/mouse ikilisiyle devam etmeyi düşünüyorum.
-
Ben aldım, indiriyorum bitecek birazdan. Fiyatı bu yakınlarda daha düşmez bence, yalnız çok yakında yeni bir expansionu çıkacak, o expansiona base oyun da dahil olacakmış, ancak denilen o ki şimdi alanlara indirim yapılacakmış. Expansionu yine $60, şimdi alırsanız $15 indirim yapılıyormuş, çok azcık daha ucuza getirmiş olursunuz gibi. Ben muhtemelen expansionu almayacağım, base oyundan devam edip indirim bekleyeceğim. Oyunla ilgili olumlu/olumsuz çok şey söylenmiş, ben izlediğim kadarıyla beğendim, uzay hevesim de vardı bu ara. Yalnız galiba çok uzun ömürlü bir oyun değil, bir süre sonra tekrara sarıp sıkıyor diyorlar. Zaten SC 'ye, No Man Sky'a daha var, pek alternatifi de yok, bence alınıp gittiği yere kadar oynanır bu oyunlar çıkana kadar.
-
Uğraşırlar daha hemen önümüz yılbaşı 1 ay sonra, şimdi şatafatlı bir şeye girişmek istememişlerdir. Yoksa minigame eklemek, iki kart koymakla hem mağazaya ilgiyi canlı tutuyorlar hem de oralardan da güzel harçlık çıkıyordur, bırakmazlar bu işi bence. SC2 paket davası kafaları epey karıştırdı herhalde; şimdiye kadar deneyimimle gördüklerimden konuşabilirim ki kesinlikle HotS campaign oynamak için WoL gerekmiyor. Ayrıca sadece HotS alsanız bile Campaign dışında, tüm ırklarla Online ranked/unranked vs. oynayabiliyorsunuz, Co-op görevler tarzı bir olayı da var oyunun, onda da 6 hero var yanlış hatırlamıyorsam, ilk üçü üç ırktan, diğer üçüne çok dikkat etmedim, ilk üçü sadece HotS sahibiyseniz de açılıyor. Diğer üçü son çıkan Legacy of the Void paketini gerektiriyor. Bunun dışında oyuncuların kendi maplerini/mini-oyunlarını yaptığı "Arcade" denen bir olay var, ona da girebiliyorsunuz. Online ile ilgili tek kafa karıştıran olay "expansion level" mevzusu. Ayarlardan değiştirebildiğiniz bir şey bu, hangi expansionu seçerseniz Online 'da o expansionu seçenlerle oynuyorsunuz, ona göre bazı büyüklü küçüklü değişiklikler oluyor oyunda. Bu "level" konusunda arkadaşım bana WoL levelında oynayanların pek kalmadığını, HotS 'un ve -haliyle- Void 'in kalabalık olduğunu söylemişti. Gördüğüm kadarıyla Void sahibi olmasak da Online için o modu seçebiliyoruz, ancak o şekilde oyuna girilebiliyor mu denemedim henüz, girilmese de sorun değil.
-
Double post olacak ama; Steam 'da da Exploration Sale başlamış, detaylı inceleyemedim ama iyi indirimler var. Mesela Elite Dangerous 30 lira civarına düşmüş 100 liralardan, alınabilir.
-
@@ResetButton @@RFID Battle.NET 'de, uygulamadan girince çıkıyor direkt. Ya da bulamazsanız r/gamedeals 'da direkt linki de vardı. Expansion konusunda, o iş biraz değişmiş. Artık Wings of Liberty gerekmiyor diğer paketleri alabilmek için. Üç ırktan hangisinin campaign bölümlerini oynamak isterseniz onu alıp hem SP hem Online akabiliyorsunuz. Ben sadece HotS aldım. Online konusunda oyun bir seçenek sunup hangi expansion tarzında oyuncularla eşleşmek istediğinizi soruyor, oyunu WoL, HotS vs. modunda oynamak istiyorum diyebiliyorsunuz (sanırım üniteler vs. biraz değişiyor) Oyunu aktif olarak oynayan bir arkadaşım HotS modunda oyunun canlı olduğunu, WoL olarak oynayan pek kimse kalmadığını söyledi ama bilmiyorum, kendim o kadar girmedim henüz oyuna. Ayarlardan gördüğüm kadarıyla sahip olmadığımız modlarda da Online oynayabiliyoruz gibi görünüyor -seçtiğimde olmaz bunu yapamazsın demedi, campaignde seçersem diyor- ama kesin bilmiyorum, o açıdan HotS daha tercih edilesi olabilir eğer kısıtlama varsa. Ha bir de dip not, oyunu ilk birkaç GB'ı indikten sonra (HotS 19gb) oynayabiliyorsunuz ancak bence yapmayın, HD texturelerin inmesini beklemezseniz Quake III gibi görünüyor oyun, gözlerim eridi.
-
Hardline 'ı PC için alacaksanız ölü diyorlar yalnız, herkes BF4 oynuyormuş. İstatistiklere bir baktım, 600'e karşı 10000 gibi bir oyuncu farkı var. Öyle olunca ben almaktan vazgeçtim gibi. VPN ile Origin 'den daha önce alışveriş yapmadım ama Hola iyi diyorlar.